İki yitik ülkeyiz biz, yittikçe daha çok açığa çıkan.

Alın terimin şakağını hedefine dayadım, vur vuracaksan titremesin elin! Milyonlar izlemiyor bizi.

Bir orman yangınıyız biz, yandıkça tüm renkleri ruhumuza kaçan.

Umudun şafağını yollarına serdim, sür süreceksen eskimesin kinin.

Nasıl olsa azınlığız artık kendi ülkemizde.

Köşeye sıkışan düşüncelerin beyninde koşan korku seansı eriyen ışıkların altında koca bir kalkan!

Bir ağaca sarılıyoruz, sinir krizi kusan.

Yüksek topuklu sabah ekranları akran zorbalığı naraları gündemde kalan veya ahlaksız olay zincirleri

insanı insanlığından utandıran.

Yaşıyormuş gibi yapıyoruz sadece, ekşi kitap cümleleri güncelerimizden taşan.

Neydi yazmaya başlama sebebim nereye gidiyor kalemim?

Saat gecenin ikisi, iki köpek geçiyor sokaktan.

Kahretsin, dişlerimi de yaptıramıyorum parasızlıktan, dayan oğlum dayan!

Neyse ki nefes alabiliyorum kalbim sıkışmadan, diyorum ama o da yalan! Kalptir kandırılmaya en müsait organ.

İki yitik ülkeyiz biz, yittikçe daha da çok açığa çıkan!

Sakın düşünme, boş ver usunu.

Beynin izmarit küllüğü, raylarını kaybetmiş kullanım kılavuzu belki de tarihi geçmiş mehtap kokusu.

Kendi haline bir bıraksan nasıl istila edecek urgan.

Bir doğa olayı Çukurova’da mavi ölümüne mavi, sürgün sonsuz sükût.

Benim gökyüzüm iki metre kadar, ufak tefek düşlerimle mutlu olmasını bilirim; bir bardak tavşankanı çay, bir sigara…

Bir orman yangınıyız biz, yandıkça bir Yaşar Kemal, bir Dadaloğlu doğuyor ufkumuzdan.

Acı çekmek ruhun fiyakasıdır diyor Fuzuli.

Bu derece bir teslimiyet hayata ihanet.

İstanbul ayaklarımdan kayıyor.

Koca şehir karınca yollarına benzeye metroya sıkışmış.

Sen rüzgârsın! Aklım almıyor neden esmiyorsun?(!)

Sen bulutsun! Anlayamıyorum neden yağmıyorsun?(!)

Sen ateşsin! Bilemiyorum neden yanmıyorsun?(!)

Aşka ve sonsuza kanatlan artık

kanat tak-yırtıp at sayfalarını

delirt basamaklarını kelimelerin

çıldırt öfkeye koşmuş sükut soluğunu

düşüyorsun en diz kapağı reklam panolarından

üşüyorsun kapaksız fani ülkelerin gezgin bezlerinde

hadi romanına başla başından

eşilmişsin ya elim ayağım kesilmiş

satılmışsın ya sesim soluğum kesilmiş

Milyonlarca asırdır sayfaları açılmamış toprak

Her emeğe şımarır üç beş günde her yeri istila eder ağaçlar

ilk sayfasından itibaren göğün mavisi kamaştırır gözlerini

hiçbir ressamın paletinde yoktur kelebeklerin kanatlarındaki renkler

geceyi yırtan ve boğan şimşekler ve fırtınalar hangi sayfanda

hangi paragrafında anlatıyorsun arkeolojik benliğini

Paleolitik–mezolitik–neolitik yüzlerine

ne güzel yakışır güneş gözlüğü

Kaç şairin şiirlerine gülümsedin kim bilir

… okudukça çoğalır insan, etrafındaki kalabalık azalır

Komün yapışmış taşına toprağına

Nerden nereye,,,…?(!)

Yazdıklarımı anlarsan bana da haber ver dostum

Yanmasın ciğerleri romanımızın…