Bir gün bir ölüm tutacak herkesi en kıymetli yerinden ve yağmurların öpemediği ateşinde insan; düşünce ile çığlık arasında ipek bir şal gibi kesecek duygularını dünyadan.
Anneleri ayıracaklar evlatlarından, kan katacak Aysız gecelerin gözlerine ninniler. Oysa nasıl ve hangi şartlarda büyütülmüştü o çocuklar, hatırlanmayacak bile.
Karınca misali çocuklarının saçlarına masallar örmekteyken anneler, ah o vefalı, fedakâr anneler, uyuyan yavrularına dua yüzlü öpücükler sürmekteyken kayacak yıldızlar, yıldızlar kayacak gökyüzünden. Simsiyah bir gök düşecek ellerimize, yüreğimize; umutlar siyah, sözcükler siyah, duygular siyah, aklın görebildiği her şey simsiyah…
Huzursuz yürekler ülkesi, ölü emeklerin ruhlarıyla beslenen; her sevgiye düşman, her nefrete dost...
Babil; kapandı insanlığın yüzüne, bir daha açılmamak üzere kapandı. Siz ister idrak edin ister etmeyin çok oldu kapanalı Babil!
Güven kapısı acımasız dünyanın bir hiçi gizinde tanıdık gelen burmalı sütun kırılganlığında paslı özlem rengine çalmış, üstelik ölüm giymiş üstüne. İnsanı insan düzeltemiyor maalesef ve dünyaya her ne verirseniz bumerang misali tekrar dönüyor insana.
Hem toprağa hem cehenneme açılan ateş geçitleri sarmış evreni. Sokaklar cılız ve karanlık, kentler yıkık, trenler devriliyor, uçaklar düşüyor ıssız dağlara, rotasını kaybetmiş gemiler,
Şanlı bir tarihten ahlaksızlığın tavan yaptığı çağa düşmek!
Anneleri ayıracaklar evlatlarından; evladından ayrılan anneler zamanın sonsuz katmanlarına doğru yürüyecek, yalın ayak, üst baş darmadağın…
Huzursuz yürekler ülkesi, kuşların bile sustuğu, taşların bile küstüğü…
Ölü kentlerin ruhlarıyla beslenen
Ölü meme uçlarında bağışlanma direkleri
Sarnıç altı yokluk tokluğuna ayak direnen
Ecele yakın suya uzak ninnileri ne olur yakın!
Hem sana ait olan hem olmayan ufka tutkunların sokak kedileri gibi
Hem bana ait olan hem olmayan!
Acımasız dünyanın bir hiçi gizinde
Tanıdık gelen burmalı sütun kırılganlığında paslı özlem rengine çalmış
Allah kahretsin, üstelik ölüm giymiş üstüne!
Hem toprağa hem cehenneme açılan yaralı kalpler yapbozu!
Benim mi, senin mi?
Küçükken
Karınca misali saçlarına masal örmekteyken annen
Uyuyan sulara dua yüzlü sevgililer sürmekteyken
İnan bana bahsettiği kişi ben değildim!
Çünkü ben gözyaşlarından dikilmiş bir mezar taşıyım, ruhsuz!
Yerim yurdum kimine göre olağan kimine göre sıradan
Huzursuz yürekler ülkesiyim
Yağmurum, göğüm, ağaçlarım, toprağım, dağlarım yok benim!
Hayallerim, beklentilerim yok.
Huzursuz yürekler ülkesiyim
On bin yıldır her düştüğünde aklıma
Yüzümün çizgilerini değiştiren gülüşlerin çıkar diye mezardan
Gölgemi yıkayacak nehirler arıyorum
Gölgemi yakacak nehirler arıyorum.
Umudun açlığı hiçbir açlığa benzer mi sanıyorsun?
Vazolar dolusu olmayan gök toplasan
Toplasan şarkıların gırtlağına zambakları
Bazen insan bazen de köpük olduğun bir günde
Milyon çeşit çiçek gülüşü doldurmaz testiyi
Huzursuz aşklar ülkesiyiz!
Perdeleri çekilmeyen hayatlara neden gün doğmaz hiç?
Gurbetin okuma yazma bilmez mi senin sevgili?
Ey sevgili, el sevgili…
Martılara aç pencerelerini,
Aç ruhun, umudun aç senin!
Kibir doğurmuş seni
Bereketli topraklar ülkesiyiz
Anaç ve doğurgan mevsim
Halay çeken tohumların kim tutarsa ellerinden
Gebe kalır bakir topraklar
Bu topraklar ki aşkla yoğrulmuş
Aşkla ve ölümle…
Bire milyon veren bu vatanda aç kalır mı insan?
Hırs doğurmuş seni, hırs, hırsız…
Anafor cepli talancılar, yalancılar
Ne bulursa çekiyor içine, çat kapı,,,çalmadım,,, çaldııınnn!
Minarenin üstünde burnun
Önüne çıkan her şeyi yutmaya hazır yırtık ağzın
Yırtık ve lağım kokulu, aya ray laylaylom
Her sevgiye düşman, her nefrete dost!
Karınca misali çocuklarının saçlarına masallar örmekteyken anneler, ah o vefalı, fedakâr anneler, uyuyan yavrularına dua yüzlü öpücükler sürmekteyken kayacak yıldızlar, yıldızlar kayacak gökyüzünden. Simsiyah bir gök düşecek ellerimize, yüreğimize; umutlar siyah, sözcükler siyah, duygular siyah, aklın görebildiği her şey simsiyah…
Huzursuz yürekler ülkesi, ölü emeklerin ruhlarıyla beslenen; her sevgiye düşman, her nefrete dost...