Basının, demokrasilerde “dördüncü kuvvet” olarak nitelendirildiğini hatırlatan Bulut, Türkiye’de uzun süredir medya kuruluşlarının siyasal iktidarın ağır ve sistematik baskısı altında olduğunu savundu. Özellikle özgür ve bağımsız medyaya yönelik uygulamaların bir baskı rejimine dönüştüğünü belirten Bulut, gazetecilerin soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalar yoluyla susturulduğunu; medya kuruluşlarının ekranlarının karartıldığını, ilan ambargoları ve RTÜK cezalarıyla çok sesliliğin bastırıldığını ifade etti.
Kayyım tehdidinin medya kuruluşlarını iktidara biat etmeye zorladığını dile getiren Bulut, şu değerlendirmede bulundu:
“Haber yapmanın suç, eleştirinin terör faaliyeti, kamu yararını gözetmenin ‘devlet aleyhine faaliyet’ olarak yaftalandığı bu iklimde, basın özgürlüğünden söz etmek artık mümkün değildir. Bu durum yalnızca gazetecilerin değil, halkın haber alma hakkının da açıkça gasp edilmesi anlamına gelmektedir.”
“Medya Kuruluşları Kamulaştırılıyor” İddiası
Son dönemde yürütülen soruşturmaların, medya kuruluşlarının kara para aklama iddiaları üzerinden hedef alındığını öne süren Bulut, aralarında Gain Medya, Flash Haber, Ekotürk, Habertürk, Show TV ve Bloomberg HT’nin de bulunduğu birçok büyük medya kuruluşunun Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’na (TMSF) devredildiğini ve bu kuruluşlara kayyım atandığını hatırlattı.
Bulut, TMSF kontrolüne geçen medya kuruluşlarıyla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yürütme organının fiilen ülkenin en büyük medya patronu konumuna geldiğini savunarak şunları söyledi:
“Medya kuruluşlarının kara para operasyonlarının odağı haline gelmesinin de devlet kontrolündeki medya grubunun sürekli büyümesi de demokratik bir hukuk devletinde kabul edilmesi mümkün değildir. Kara para ile mücadele adı altında medya kuruluşlarının ‘kamulaştırılır’ gibi yönetimlerinin ele geçirilmesi, basının siyasal iktidara teslim edilmesi anlamına gelmektedir. Basının kara paraya teslim olmuş görüntüsü demokrasimize, basın ve ifade özgürlüğüne geri dönülemez zararlar verecektir.”
“TBMM’nin Öncelikli Görevi Olmalı”
Sürecin tüm yönleriyle araştırılmasının TBMM’nin öncelikli sorumluluğu olduğunu vurgulayan Bulut, medya kuruluşlarının el değiştirme süreçlerinde görev alan kamu kurumlarının denetim yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin incelenmesi gerektiğini ifade etti.
Anayasa’nın 26’ncı ve 28’inci maddeleriyle güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğünün, yürütmenin keyfi tasarruflarıyla ihlal edildiğini öne süren Bulut, yargı süreçlerinin şeffaflıktan uzak yürütülmesinin kayyım atamalarının siyasi talimatlarla yapıldığı yönündeki kanaati güçlendirdiğini dile getirdi.
“Basın Emekçilerinin Hakları Korunmalı”
TMSF’ye devredilen medya kuruluşlarında çok sayıda basın emekçisinin çalıştığını da hatırlatan Bulut, devir sonrası bu çalışanların ekonomik ve sosyal haklarının korunmasının önemine dikkat çekti. TELE 1’in TMSF’ye devri sonrasında ortaya çıkan tablonun basın emekçileri açısından olumsuz olduğuna işaret eden Bulut, TMSF’nin devir sonrasında medya kuruluşlarını siyasi kaygılardan uzak, bağımsız bir anlayışla yönetip yönetmediğinin de araştırılması gerektiğini belirtti.
“Demokrasi, Basın Susturularak Korunamaz”
Açıklamasının sonunda Meclis Araştırması çağrısını yineleyen Bulut, şu ifadeleri kullandı:
“Demokrasi, basın susturularak korunamaz; hukuk devleti ise keyfi kayyım rejimiyle inşa edilemez. Meclis’in görevi, yürütmenin medya üzerindeki bu açık tahakküm girişimini görmezden gelmek değil, aksine tüm boyutlarıyla ortaya koymaktır. Bu nedenlerle, medya kuruluşlarına yönelik el koyma ve kayyım atama uygulamalarının siyasi, hukuki ve demokratik sonuçlarının araştırılması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmalıdır.”





