Yaşamak yaralanmaktır, haksızlığa meydan okuyunca da karalanmaktır en saf ve en beyaz gülüşünden.

Duyguların arka sokaklarında gümbür gümbür atan kalp atışlarının tüm renklerle yıkanmış dağ başlarında açan çiçekler gibi el değmemiş sevdalarını bilir misiniz?

Hiç de usta olmayan uzaklaştırılmış göçmen kuşlar gibi üstüne beton dökülmüş, kulak tırmalayan sessizliği ile kırık dökük umutların bir top som altın gibi şaha kalkışını çıplak gözlerinizle gözlemlediniz mi hiç?

Yüreklere çöken küflü ve çürük yangın yerlerini tümevarım ve tümdengelim çıkmazlarından hayat vizyonuna bir izdüşümü sergilerken ana yoldan gelen korna sesleri ile irkilip bir kedi yavrusu gibi oto sansür uygulayıp kendinize, çektiniz mi bakışlarınızı dilsiz bir yalnızlığa?

Yaşamak yaralanmaktır; sevdalarınızdan, umutlarınızdan, kalbinizden, şiirinizden, şuurunuzdan…

Şuh bir bahar sabahı içinde en naif kelebekler mavi lombozlara akın ederken karşınızdan salınarak gelen gül yüzlü bir güzelin ekvator taşan gözlerinde aşkı bulmuş muson yağmurları gibi heyecana yatıp düşlerin peşine takılmak ne güzel.

Ekmek elden su gölden, başında kavak yelleri…

Oysa yaşamak direnmektir bu coğrafyada.

Tasaların ve kaygıların bir kuş yuvası gibi yuva yaptığı başlar hep düşüktür öne. Kaldırım taşlarına kadar sızan olumsuz duyguların evrene yayılan mesajı hep siyahtır.

Tabut gibi daracık gökyüzlerine mahkûm edilmiş ellerimiz; o hünerli, maharetli ellerimiz. Taşı sıksa suyunu çıkaracak ellerimiz…

Kendisini çevreleyen göğüs kemiklerini kırarak ve yırtarak kasları dışarı koşmak için can atan kalplerimiz yalanlarla kurgulanmış, korkularla süslenmiş hikâyelere sürgün edilmiş.

Kuşların kanatlarına takılan onlarca pranga gözümde tüten bahar hasretine mezar olmuş. Ey hayat, tarihe kök salmış cehennemlerinin bir bir yıkılışını görmek istiyorum artık. .

Umut koridorlarında yalın ayak duyguların

           Perdeye yansıyan ironi çıkmazlarındaki

                                          Cezayir menekşesi

Kupa kulpları gibi kulak memesine

           Kıtalar arası ney kuyularını yaslayıp

                  Yastık altı haylazlıklara gülümseyen

                                           Silik bir siluet

Geçmiş aslında hiç geçmemiştir!

                      Öpsen de geçmez.

                        Vodvil tavernası değil ayrılık

Kemerlerini bağla gerçeğin.

Kıyısı olmayan nehirlere sürgün edilebilir.

Suratı bıçak yarası, elleri her kapıyı

                          aynı anda yumruklayan ahtapot yalan

herkes bilir

o nedenle koşabildiğin kadar koş herhangi bir yere

                                             ya da hiçbir yere.

Kader dediğin yaptıklarından başka bir şey değil

Hiç önemi yok ölümün

Asıl ölmek hiç yaşamamaktır.

Nedir ki etik ??? Evrensellik hikaye…

Selim Savaş Karakaş