Bir ses geliyordu dışarıdan, ben masamın başında oturmuş bir şeyler karalıyordum. Güç diyordu bu ses, hizmet diyordu birçok vaat sıralanıyordu arkası arkasına. Belli belirsiz sözleri bile anlaşılmayan bir de şarkı çalıyordu. Bütün motivasyonum dağılmıştı. Biraz dışarı çıkmaya karar verdim. Cadde normal günlere göre daha kalabalıktı. Neydi bu kalabalığa sebep olan şey?

Biraz daha yaklaştım ne olduğunu anlamak için, bir adam çıkmış konuşma yapıyordu büyük bir coşkuyla. İnsanlar heyecanlanmış, onu bağrına basmaya hazır görünüyor; her bir vaatten sonra tezahürat sesleri yükseliyordu. Fotoğraf çekilmek için kuyruklar oluşturuluyor, herkes ona sarılabilmek için yarışıyordu adeta.

Bu manzara beni oldukça rahatsız etti. Bu insanlar bilmez miydi politikacıların büyük kısmının kendi yazılarını yazmaktan aciz olduklarını? Yazan kesim yok demiyorum, illaki var onlara saygım sonsuz ama istisnalar kaideyi bozmuyor ne yazık ki. Peki onlar yazmıyorsa bu yazıları yazanlar kim?

Kitleleri etkileyen ve bir araya getiren,  projeleri/eylemleri vb. düzenleyen, tasarlayan,  konuşmalarını yazan, danışmanlıklarını yapan kişiler tabii ki de. O kişiler her zaman geri planda kalıyor. Kimse onlardan bahsetmiyor, silik bir siluet gibi. Politikacılar sadece işin şov kısmıyla ilgileniyor. İşi başkaları yapıyor, emeği başkaları veriyor; onlar bu fikirleri pazarlayarak övgüleri, alkışları topluyor. Ne kadar üzücü ki; hitap ettikleri kitlelerde fikirlerin sahibi onlarmış gibi politikacıları gereksiz bir şekilde ilahlaştırıyor.

Bu yöntem çok eskilere dayanan bir yöntem aslında. Antik Çağ, Orta Çağ ve Rönesans’la ortaya çıkan bilim insanlarının, geliştirmiş olduğu bilimsel keşifler çerçevesinde onların bilgi ve tecrübelerinden yararlanarak; yeni bir keşifmiş gibi, bir malzeme ortaya koymuş ve bunu zekâları sayesinde yaptıklarına kendilerini inandırmışlardır. Böylelikle bu ödünç alma silsilesi günümüze kadar devam etmiştir. Bana göre başkasının fikrini ödünç alarak kendi emeği gibi sunmak kendisine saygısı olmayan insanların işidir. Zeki bir insan başkalarının fikrine ihtiyaç duymaktan ziyade kendi fikirlerini üretebilir. Böylelikle saygıyı da hak eder, sevgiyi de hak eder, alkışı da hak eder. Olması gereken de budur.

Tercih sizin, ya başkasının emeğini kendi emeğiniz gibi sunar; alkışları toplarsınız, zeki rolüne bürünürsünüz ya da oturur gerçekten emek verip, kafa yorarak bir malzeme açığa çıkartırsınız. Bir kere olmaz, iki kere olmaz ama illaki olacaktır. Kendinizi kanıtlamanın verdiği haz emin olun hiçbir şeyde yoktur.

Her neyse…

Daha fazla durmak istemedim burada, gürültü artık rahatsız ediyor beni. Sanırım yaşlanmaya başladım. Düşüncelerimin denizinde boğulmamak için biraz yürüyüş yapıp evime döneceğim.

Güzel günler yakındır, çok yakın..!